Osman Kavala’dan Tutukluluğunun 1000. Gününde Açıklama
Bundan bin gün önce iki suçlamadan ötürü tutuklandığımda ve 16 ay boyunca iddianamenin hazırlanmasını beklediğim dönemde, başıma gelenlerin tutuklama uygulamalarındaki sorunları gözle görülür hale getireceğini ve OHAL dönemi sonrasında bunların düzeltileceğini düşünmüştüm. Ama şimdi anlıyorum ki, siyasi nitelikteki davalarda yaşanan hukuksuz uygulamalar sorun olarak görülmüyor; bunlar olağanüstü hal anlayışının kurumsallaşması sonucu yargıya verilen yeni işlevin gerekleri haline gelmiş.
Ülkemizde anayasaya ve yasalara uygun biçimde çalışan mahkemeler, hukuk normlarını benimseyen ve savunan yargı mensupları var. Ancak, iktidarın siyasi önceliklerine göre belirlediği alanda ve seçtiği kişilerle ilgili davalarda yargının hukuk normlarına göre değil siyasi tercihlere uygun şekilde davranması bekleniyor. Cezalandırılmalarının gerekli olduğuna inanılan kişilerin, faaliyetleriyle ilgili somut bilgiler ve bulgulardan bağımsız olarak cezaevinde tutulmalarını sağlayan paralel bir infaz sistemi uygulanıyor.
Yargının araçsallaştırılması devam ettikçe, siyasi nitelikli davaların hukuk normlarına uygun biçimde yürütülmesi mümkün olmayacak. Yeni düzenlemeyle baroların bölünmesinin de, yargıyı siyasi etkilere daha açık hale getireceğini düşünüyorum.
Bütün bunlara rağmen ve ağırlaşan durumun yükünü yakından hissedenlerden biri olduğum halde, umudumu kaybetmiş değilim. Kamuoyunda, sivil toplum içerisinde ve en önemlisi siyasi aktörler arasında hukuk devleti ilkelerini savunmaya yönelik bir odaklanma ve ortaklaşma gerçekleşebilirse, bu kayış durdurulabilir, hukuk normlarını savunan yargıçların güçleri ve etkileri artabilir.
Kendi durumumla ilgili olarak da tutukluluğumu sürdürmek için son dakikada icat edilen yeni suçlamadan sonra, süregelen hukuksuzluğa yasal kılıf bulmanın mümkün olmadığı bir noktaya gelindiğini düşünüyorum.
Osman Kavala, 27 Temmuz 2020